Kamu Hukuku

GELİR VERGİSİ BAKIMINDAN TEFECİLİK

Tarihi çok eskilere uzanan tefecilik suçu günümüz suçları arasında da önemli bir paya sahiptir. Kişilerin faiz karşılığı ödünç para verme eylemi belirli şartlar altında yasaya uygun kabul edilip bazı hallerde ise tefecilik suçunu oluşturabilmektedir. İşbu çalışma bakımından gerekli ayrım ve açıklamalar yapılmıştır.

Tefecilik suçu salt ceza hukukunun alanına değil vergi hukukunun da alanına temas etmektedir. Kanun, yasaklanmış faaliyetlerden elde edilen kazancın vergilendirilebileceğini öngördüğünden bu suçun işlenmesiyle elde edilen faiz kazancı, Gelir Vergisi Kanunu’na göre gelir sayılmakta ve vergilendirilmesi gerekmektedir.

İşbu çalışma kapsamında tefecilik suçu bakımından elde edilen kazancın gelirin hangi unsurlarına girdiği ve nasıl vergilendirilmesi gerektiği ele alınmıştır.

Giriş

Tefecilik, salt günümüzde değil geçmişte de mevcut olup kökeni çok eski tarihlere dayanan bir faaliyettir. Tefecilik faaliyetinin tanımına erişmek istediğimizde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 241.maddesinde yer alan düzenlemeye bakıldığında bir tanım görememekteyiz. İşte bu yüzden ülkemizdeki yasal diğer mevzuatları ve bu mevzuatlarda yer alan düzenlemeleri inceleyip bir tanıma ulaşmamız gerekmektedir. Yasal mevzuatlar incelendiğinde tefeciliğin tanımına ulaşabildiğimiz en temel kaynak 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve mülga 2279 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Kanunudur. Burada yapılan tanımlamalara göre ikrazatçılık yapmak üzere izin alınmadan, faiz veya her ne ad altında olursa olsun, bir ivaz karşılığı veya ipotek almak suretiyle, ödünç para verme işlemlerinin yapılması veya bu işlerin meslek ittihaz edilmesi ve Kanun Hükmünde Kararname uyarınca alınan ikrazatçılık izni iptal edildiği halde ödünç para verme işlerine devam edilmesi, tefecilik sayılır. denildiği için tefecilik faaliyetinde ehemmiyet arz eden unsurlar süreklilik ve kar sağlama maksadıyla ödünç paranın verilmesidir. Bu suçun daha iyi kavranabilmesi için suç, tüm maddi ve manevi unsurları açıklanmak suretiyle kaleme alınmıştır. Fakat suçun unsurları konusu çok daha detaylı bir çalışma gerektireceği için yapılan açıklamalar salt bu araştırma konusuna hizmet edecek şekilde ve sınırlı olarak hazırlanmıştır.

Tefecilik faaliyeti kayıt dışı bir suç olup kazanç elde edilmesi şeklinde işlendiğinden ceza hukuku disiplinin yanı sıra vergi hukukunu da ilgilendirmektedir. Türk vergi sisteminde elde edilen kazançlar Gelir Vergisi Kanunu’nda yer alan 7 unsurdan birine dahil olması halinde vergilendirilecektir. Fakat burada akla gelen ilk soru yasa dışı bir faaliyetten elde edilen kazancın vergilendirilmesinin mümkün olup olmadığı yönündedir. Bu sorunun yanıtlanabilmesi açısından Vergi Usul Kanunu madde 9/2 hükmü bize ışık tutmaktadır. Çünkü mezkûr madde hükmü bize ‘Vergiyi doğuran olayın kanunlarla yasak edilmiş bulunması 4 mükellefiyeti ve vergi sorumluluğunu kaldırmaz.’’ olduğunu söylemektedir. Burada dikkat edilmesi gereken yer ‘’ vergiyi doğuran olay’’ın tespitidir. Vergide, anayasa madde 73/3’te Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır denmek suretiyle işaret edilen kanunilik ilkesi mevcuttur. Vergilendirilecek işlemlerin ilgili kanunlarda yer alması gerekmektedir. Aksi takdirde vergiyi doğuran olay gerçekleşmeyeceğinden eylemin yasal yahut kanunla yasaklanmış olması pek önem taşımayacaktır.

Kanunlarla yasaklanmış faaliyet, suç niteliği taşıyabileceği gibi kabahat de olabilir. Kendi yasal mevzuatlarınca öngörülen müeyyidenin yanı sıra Türk Ceza Kanunda yer alan kazanç müsaderesi hükümleri yahut kabahatin niteliğine göre idari para cezası uygulanması mümkündür. Tüm bu yaptırımların yanı sıra bir de elde edilen kazancın vergilendirilmesi gündeme gelecektir. Yapılan çalışma bakımından bu vergilendirme işlemi tefecilik suçu özelinde Gelir vergisinin incelenmesi yönünde olmuştur. Gelir vergisinin unsurları Gelir Vergisi Kanunu madde 2’de sayılmıştır. Bunlar: Ticarî kazançlar, Ziraî kazançlar, Ücretler, Serbest meslek kazançları, Gayrimenkul sermaye iratları, Menkul sermaye iratları, Diğer kazanç ve iratlardır. Tefecilik suçundan elde edilecek kazanç tipi ticari kazanç olabileceği gibi menkul sermaye iradı da olabilir. Bu konuya ilişkin açıklamalar ve ayrımlar Danıştay kararları da esas alınarak çalışmada incelenmiş bulunmaktadır.

Çalışma, tefeciliğin ceza hukukundaki yeri ve kazancın vergi hukukundaki yeri olarak iki ayrı başlıkta incelenmiştir. Ceza hukuku alanında yapılan inceleme, suçun unsurları ve kanunda öngörülmüş müeyyideyi açıklayarak yapılmıştır. Vergi hukuku boyutu ise vergiyi doğuran olay, kanunla yasaklanmış faaliyetlerin vergilendirilmesine yasanın cevaz vermesi ve elde edilen kazancın gelir vergisindeki yeri konularına temas edilmek suretiyle Danıştay kararları da dikkate alınarak açıklanmış ve en nihayetinde çalışma sonuç bölümü ile tamamlanmış bulunmaktadır.

İKRAZATÇILIK VE TEFECİLİK KAVRAMLARI

İkrazatçılık terimi, Arapça kökenli bir kelime olup karz kökünden gelmektedir. İkraz, karz kelimesinin çoğulunu ifade etmekte ve borç vermeler anlamını taşımaktadır. İkrazatçı faizden para kazanmak amacıyla ödünç para verme işiyle uğraşan ve kendisine izin belgesi verilen gerçek kişidir.

İkrazatçılığın yasal dayanağını 90 Sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamesi oluşturmaktadır. 90 sayılı KHK’de ifade edilmiş tanıma göre; “İkrazatçı, devamlı ve mutad meslek halinde, faiz veya her ne ad altında olursa olsun bir ivaz karşılığı veya ipotek almak suretiyle ödünç para verme işleriyle uğraşan veya ödünç para verme işlerine aracılık eden ve kendilerine faaliyet izni verilen gerçek kişilerdir.’’ Bu hükümde belirtildiği üzere ikrazatçılığı gerçek kişilerin yapmasına müsaade edilirken tüzel kişilere aynı imkan tanınmamıştır.

İkrazatçılık faaliyeti kendini daha çok tapu işlemlerinde göstermektedir. Çünkü karz akdine dayanan ipotek işlemlerinin belirli bir meblağı aşması halinde Vergi İdaresine, Tapu Sicil Müdürlüklerince bildirilmelidir.

İkrazatçılık sayılan haller, ikrazatçının yapamayacağı işler vb. hususlar mezkûr Khk’de düzenlenmiştir fakat konunun çerçevesinden uzaklaşmamak adına bunlara sadece yeri geldiğinde değinilecektir.

Tefecinin sözlük anlamı ise el altından yüksek faizle ödünç para veren kimse, faizci, murabahacı anlamına gelmektedir. Bu suça tarih sahasından baktığımızda köklü bir geçmişinin olduğunu ve bu tarihsel geçmişin milattan önce XVI. yüzyıllara dayandığını gözlemleniyor4 . Fakat, elbette ki tefecilik bağlamında bahsi geçen eski çağlardaki düzenlemeler ve eylemler şimdiyle mukayese edildiğinde ne eylemin ne de müeyyidesinin gerçek anlamda bir denklik yakalanması söz konusudur.

Tefecilik suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 241. maddesinde yerini bulmuştur fakat Tck’de tefecilik suçunun tanımı yapılmamıştır. Mezkur suçun tanımına, 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve mülga 2279 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Kanunu’nda yer verilmiştir.

90 sayılı Khk’ye göre (Değişik KHK – 545/9 md.) ’’Bu Kanun Hükmünde Kararname uyarınca ikrazatçılık yapmak üzere izin alınmadan, faiz veya her ne ad altında olursa olsun, bir ivaz karşılığı veya ipotek almak suretiyle, ödünç para verme işlemlerinin yapılması veya bu işlerin meslek ittihaz edilmesi ve Kanun Hükmünde Kararname uyarınca alınan ikrazatçılık izni iptal edildiği halde ödünç para verme işlerine devam edilmesi, tefecilik sayılır.’’ Tefecilik suçunun tanımına esas olması bakımından bahsi geçen hükmü incelediğimizde aranan şartlardan ilki ikrazatçılık izni alınmamış olması yahut ikrazatçılık izninin iptali halidir. İkinci şart ivaz karşılığı veya ipotek almak suretiyle işlem yapılması, üçüncü şart ise bu ödünç para verme işleminin süreklilik arz etmesi yani meslek haline getirilmiş olması gerektiğidir. Ödünç paranın bir ivaz karşılığı verilmesi, kanunca yetkili makamlarca alınan izin üzerine yapılırsa ikrazatçılık faaliyeti oluşurken izinsiz yapılması halinde hukuka aykırılık teşkil edecek ve tefecilik suçu doğacaktır. Tefecilik için ikrazatçılığın izinsiz hali tanımını yapmanın da doğruluk payı bulunmaktadır.

Tefeciliği Türk hukukundaki yasal mevzuatları esas alıp incelediğimizde bu suçun türlerinin düzenlenmediğini görürüz. Tefecilik suçunun zamanla artış gösteren bir suç tipi olması ve birden çok türde işlenmesi bu suçun türünün değiştirmez salt işlenme şeklini etkiler. Karşılaştırmalı hukuku incelediğimizde ise birçok tefecilik türü mevcut olup bunlara ilişkin düzenlemeler ceza ve diğer kanunlarında yer almıştır. Alman Hukuku’nda kira tefeciliği, hizmet tefeciliği ve sosyal tefecilik gibi türler mevcuttur.

Tefeciler de aynı ikrazatçılıkta olduğu gibi verilen borç parayı korumak maksadıyla teminat altına alma gayesi mevcut olduğundan bu suçun tespiti taşınmazlarda ipotek kurulması yahut taşınmaz satış vaadi sözleşmesi düzenlenmesi şeklinde olabilmektedir.

5237 SAYILI TCK BAKIMINDAN TEFECİLİK SUÇU VE UNSURLARI

Tanım

TCK. MADDE 241- (1) Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.

Suçla Korunan Hukuki Değer

Türk doktrininde tefecilik suçuyla korunan hukuki değere ilişkin pek çok görüş mevcut olmakla birlikte bunlardan birkaçına değinmek gerekirse Özgenç’e göre Faiz oranları ne kadar düşük olursa, ekonomi de o oranda istikrarlı olur. Faiz, rekabeti engelleyeceğinden kamu otoritesinin kontrolü dışında faiz karşılığında ödünç para verme işlemleri yapılması yasaklanmıştır ve suç olarak tanımlanmıştır.

Yaşar/ Gökçan/Artuk’a göre korunan değer ise serbest rekabet mekanizmasının işleyişinin bozulmasının engellenmesi ve kamu güvenliğinin korunmasıdır.

Suçun Maddi Unsurları

Suçun Konusu

Tefecilik suçunun yer aldığı TCK md. 241’in lafzına göre suçun konusunu para oluşturmaktadır. Para, Para, Türk parası olabileceği gibi yabancı para da olabilir.

Fail

Gerçek kişiler açısından, maddedeki tanımda tefecilik suçunun işlenebilmesi için özel bir kişi tayin edilmediğinden özgü suç olarak nitelendirilemez. Herkes bu suçun faili olabilmektedir.

Tüzel kişiler için ise TCK’nin 20/2’de ‘‘ Tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamaz. Ancak, suç dolayısıyla kanunda öngörülen güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımlar saklıdır. ’’ hükmü düzenlenmiş olup tüzel kişilere özgü güvenlik tedbirinin uygulanabilmesine cevaz verilmiştir.

Mağdur

TCK’nın Topluma Karşı Suçlar kısmında düzenlenen tefecilik suçunun mağduru, mali durumunun kötülüğü nedeniyle ödünç para alan ve bu nedenle iktisadi açıdan sömürülen bireyler değil, ödünç para verme işleminin ilgili mevzuatta öngörülen kurallarına uyulmaması nedeniyle menfaatleri ihlal edilen toplumun tüm bireyleri, istikrarlı makro ekonomide faydası bulunan herkestir.

Fiil

TCK md. 241’de ifade edildiği üzere söz konusu suç bakımından fiil ‘‘Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para vermek”tir. Yargıtay’ın da Yargıtay 7.CD, 14.07.2009, 2006/11343, 2009/8634 kararında belirttiği gibi suç, faiz karşılığı borç para verildiği anda tamamlanmıştır. 90 sayılı KHK’de tefeciliğe ilişkin açıklamalar da göz önünde tutularak eylem müeyyideye tabi kılınacaktır.13 Suçun oluşabilmesi için, kazanç elde etmek amacıyla hareket eden failin, kazanç elde etmiş olması aranmaz14 Bu suç bakımından kazanç elde etme amacıyla verilen paraya bir oran koyulmuş olmasıdır, faiz olarak belirtilen miktarın yüksek yahut düşük olmasının bir önemi yoktur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 386. maddesi incelendiğinde ‘‘Tüketim ödüncü sözleşmesi, ödünç verenin, bir miktar parayı ya da tüketilebilen bir şeyi ödünç alana devretmeyi, ödünç alanın da aynı nitelik ve miktarda şeyi geri vermeyi üstlendiği sözleşmedir.’’ dendiğini görürüz. Tüketim ödüncü sözleşmesi ivazlı yahut ivazsız yapılabilmektedir. İvazlı bir tüketim ödüncü sözleşmesi söz konusu olduğunda kamu otoritesi söz konusu değilken ivazsız tüketim ödüncü sözleşmesi mevcutsa kamu otoritesinin müdahalesiyle karşılaşırız.

Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun T. 03/07/1995 ve 7/207-236 sayılı kararında da belirtildiği üzere ‘‘ tefecilik sucunun oluşması için birden fazla kişiye sürekli ve sistemli bir biçimde faiz karşılığı ödünç para verilmesi gerekmekte olup, sanıkların bir çok kişiye faiz karşılığı ödünç para vermek suretiyle kendilerine çıkar sağlayıp sağlamadıkları, bu işi meslek haline getirip getirmedikleri araştırılıp tespit olunmadan müşteki adına birden fazla faizle borç verildiğinden bahisle yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir’’ şeklinde karara varmıştır.

Suçun Manevi Unsuru

TCK’de bir suçun taksirli olarak işlenip buna göre sorumlu tutulabilmesi için kanun maddesinde taksirli halinin düzenlenmiş olması gerekmektedir. Kast, asıl olandır. TCK 241. madde incelendiğinde herhangi bir taksir düzenlenmesine yer verilmediğinden tefecilik suçu kasten işlenebilen bir suç tipini oluşturmaktadır.

Ancak, suçun oluşması için tefecinin kazanç elde etmek amacıyla bir başkasına ödünç para vermesi gerekir. Söz konusu “kazanç elde etmek amacı” ifadesi özel ve subjektif amaç niteliğindedir.

Hukuka Aykırılık

Tefecilik suçu için kanun maddesinde özel olarak bir hukuka uygunluk sebebi öngörülmüş değildir. Ancak yukarıda da belirtildiği üzere ivaz karşılığı yapılan ödünç verme işlemi bir sorun teşkil etmeyecektir. Bu sözleşmelerin hukuka uygunluğu bakımından esas alınması gereken kaynak 90 sayılı KHK, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ve 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu ’dur.

Suçun Özel Görünüş Şekilleri

Teşebbüs

Kar sağlama amacı güdülerek paranın verilmesi ile oluşan tefecilik suçu, paranın verilmesiyle birlikte tamamlanması hasebiyle sırf hareket suçu olarak nitelendirilmektedir16 . Yani neticenin gerçekleşip gerçekleşmemesine bağlı değildir. Bu sebeple de tefecilik suçuna teşebbüs mümkün değildir. Fakat elbette ki suç işlenirken eylemin bölünebildiği durumlarda teşebbüs gündeme gelebilecektir.

İştirak

Kanunun lafzında “başkasına ödünç para veren kişi” dendiği için herkes bu suçun faili olabilmektedir. Buna bağlı olarak tefecilik suçu açısından iştirak, herhangi bir özellik teşkil etmediğinden bu suça her şekilde iştirak edilmesi mümkündür. Yargıtay’ın kararına göre tefecilik faaliyetini gerçekleştiren kişi ile, bu suçtan mağdur olan yani parayı ödünç alan arasında bağ kuran kişi suça iştirakten sorumludur.

İçtima

Tefecilik suçu bakımından içtima konusu doktrinde tartışmaları beraberinde getirmiştir. Doktrinde baskın olan görüş TCK md. 43/1’ de yer alan şartların gerçekleşmesi halinde zincirleme suç hükümlerine gidilebileceğini savunurken diğer bir görüş ise tefecilik suçunun oluşması için süreklilik arz etmesi gerekmesi hasebiyle içtimai hükümlerin uygulanamayacağını savunmaktadır.

Soruşturma ve Kovuşturma Usulü

Bu suçun soruşturma ve kovuşturması CMK’deki genel kural gereği re ’sen yapılmaktadır. Şikayete tabi bir suç değildir. Parayı ödünç alan kişi bu suç bakımından ihbar eden sıfatını taşıyabilmektedir. Yani suçun mağduru konumunda değildir bundan ötürü ihbar eden sıfatını taşıyan (parayı ödünç alan) kişinin, dosyanın bulunduğu herhangi bir evrede şikayetini geri çekmesi dosyanın aşama katetmesini durdurmayacaktır.

Bu suçta görevli ve yetkili mahkeme 5235 sayılı Kanun md. 11 ve CMK md 12/1’de lafzı geçen hükme göre “suçun işlendiği yer asliye ceza mahkemesi”dir.

Yaptırım

Mevcut suçun yaptırımı TCK md. 241’de iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası şeklinde belirlenmiştir. TCK’nin müsadereye ilişkin hükümlerince müsadere uygulanması da mümkündür. Müsadere edilecek tutar ise kazanç elde etmek amacıyla konulmuş faizin tamamıdır.

GENEL OLARAK KANUNLA YASAKLANMIŞ İŞLERİN VERGİLENDİRİLMESİ VE VERGİYİ DOĞURAN OLAY

Genel Olarak Vergiyi Doğuran Olay

Devlet, yükümlülükleri gereği birtakım harcamalar yapmakta ve bu harcamaları finanse edebilmesi için gelir elde etmesi gerekmektedir. Bu harcamalara kaynak olacak nakdi miktarı kişilerden ve kurumlardan devletin cebir kullanma yetkisine dayanarak ve karşılıksız olarak alınmasını sağlayan ekonomik değer, vergidir.

Bir işlemin vergilendirilebilir olması için ilk olarak vergiyi doğuran olayın gerçekleşmesi gerekmektedir. Vergiyi doğuran olayın ne zaman gerçekleşeceği ise 213 sayılı VUK md. 19 hükmünde: ‘‘Vergi alacağı, vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki durumunun tekemmülü ile doğar. ’’ ifade edilmek suretiyle açıklık kazanmıştır. Vergiyi doğuran olayın aranması Anayasa madde 73/ 3’ te yer alan ve bizleri vergi hukukunda kanunilik ilkesine götüren ‘‘Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır. ’’ hükmünün bir yansımasıdır. Vergiyi doğuran olay gerçekleştiğinde alacaklı sıfatını Devlet, borçlu sıfatını mükellef haiz olur.

Nitekim Anayasa Mahkemesi’nin AnyM. 28.04.2011 tarih ve E.2009/39, K.2011/68 : “Vergisel yükümlülüğün tesisinde ilk ve başlıca unsur vergiyi doğuran olaydır. Zira konusu, matrahı, oranı ve yükümlüsü kanunla belirlenmiş olan verginin bir kamu alacağı olarak yükümlüsünden talep edebilmesi, her şeyden önce, yine kanunla belirlenmiş vergiyi doğuran olayın meydana gelmesine bağlıdır. Yani mükellefin vergi borcu (Hazinenin vergi alacağı) kanunla belirlenen vergiyi doğuran olayın meydana gelmesi ile kendiliğinden doğar. Nitekim genel idari işlem teorisine göre vergilendirme işleminin unsurları yetki, şekil, sebep, konu ve amaç olmak üzere beşe ayrıldığında, sebep unsuru vergiyi doğuran olay olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla vergiyi doğuran olay, vergi alacağının hukuksal sebebini ve ön şartını oluşturur” şeklinde kararı mevcuttur.

Nitekim Candan Hoca’nın da belirttiği gibi ‘‘Yasak faaliyetlerle vergi kanunlarında belirtilen vergiyi doğuran olay meydana gelmemişse yani verginin yükümlüsü ile konusu arasındaki ilişkide bir aksaklık varsa faaliyet vergilendirme dışında kalacaktır. ’’

VUK. Md. 9/2’de yer alan düzenlemeye göre; ‘‘Vergiyi doğuran olayın kanunlarla yasak edilmiş bulunması mükellefiyeti ve vergi sorumluluğunu kaldırmaz.’’ Mevcut yasal düzenlemeden de anlaşıldığı üzere yapılan faaliyetin yasal olup olmaması eylemin vergilendirilmesi bakımından bir sorun yaratmamakta ve faaliyet, vergiyi doğuran olay gerçekleşti ise vergilendirilebilmektedir. Ezcümle, bir faaliyetin kendisi yahut konusu gayri resmî ya da suç olan eylemlerden oluşsa bile elde edilen kazanç verginin konusuna giriyorsa VUK md. 9/2 uyarınca vergilendirilmesi gerekmektedir.

Kanunla yasaklanmış olan faaliyetlerin tamamı suç niteliğini haiz olmak değildir. Mesela, berberlik mesleği bakımından konuyu ele aldığımızda, berberlik mesleğin ifası için bu faaliyeti gerçekleştirenlerin belirli yasal izinleri ve ustalık belgesi gibi zorunlu belgeleri haiz olması gerekmektedir. Aksi takdirde idari cezaların uygulanması gündeme gelecektir. Vergilendirilen işlemin konusunun suç olup olmadığını bazı konular bakımından önem ihtiva etmektedir: Pek tabiidir ki, hukukçular açısından vergi ve ceza hukukunun ayrı iki disiplin olduğu kabul edilip savunulmaktadır ancak buna karşın toplumun algısı aynı yönde olmayabilir. Herhangi bir vatandaş, konusu suç teşkil eden bir eylemden elde edilecek paradan Devletin vergi alması halinde eylemin artık Devlet nazarında suç teşkil etmediği yahut bu eylemin yasal olduğu/ olacağı yönünde olabilecektir. Vatandaş tarafından oluşabilecek bu kanı hukuka duyulan güveni, bilhassa Türkiye’deki yasalarca oluşturulmuş vergi sistemini zedeleyecektir. Aynı zamanda mezkur kanun maddesinin izin verdiği kanunda yasaklanmış eylemlerin vergilendirilmesi hukuk siyaseti açısından da yerinde görülmeyip yazarlarca eleştiri toplamıştır. Tüm bu eleştirilen peşinde daha büyük bir eleştiriyi beraberinde getirmiştir: VERGİLENDİRİLMİŞ KAZANÇ GERÇEKTEN KUTSAL MIDIR?…

En nihayetinde, yasanın bu vergilendirme işlemine cevaz vermesi yasak işlemleri hukuka uygun hale getirdiği sonucunu doğurmamaktadır. Bu fiillerin kanuna aykırılıkları sabit olup, düzenlendikleri kanunlarda öngörülen müeyyideye tabiidirler. Ancak dikkat edilmesi gereken husus. Yukarıda bahsi geçen Anayasa md. 73/ 3’te düzenlenen kanunilik ilkesi gereği kanunda öngörülmeyen hiçbir işleminin vergilendirilmesi mümkün olmadığıdır. Yani vergilendirilecek işlemin ilgili vergi kanununda düzenlenmesi gerekir.

Gelir Vergisi’ne Göre Vergiyi Doğuran Olay

Türk vergi sistemini 3 temel başlık oluşturur: Gelir üzerinden alınan vergiler (Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi), harcamalar üzerinden alınan vergiler, servet üzerinden alınan vergiler. Çalışmanın konusundan uzaklaşmamak için gelir üzerinden alınan gelir vergisi özelinde bir inceleme yapılacaktır.

Neyin gelir olup neyin gelir olamayacağı Gelir Vergisi Kanunu’nda düzenlenmiştir. Gelir Vergisi Kanunu’na göre ‘‘gelir bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarıdır’’. Bu tanıma göre gelir vergisinin mükellefi ancak bir gerçek kişi olabileceği, takvim yılı esasının geçerli olduğu açıktır. Maddede belirtilen elde etme kavramı hukuk literatüründe malvarlığında ortaya çıkan artışı ifade eder. GVK md. 9/2 uyarınca yasaklanmış işlerden elde edilen kazanç gelir vergisine tabi olmaktadır. Gelir Vergisi Kanunu incelendiğinde gelirin unsurları madde 2’de şu şekilde sayılmıştır:

Madde 2 – (Değişik: 7/1/2003-4783/2 md.)

Gelire giren kazanç ve iratlar şunlardır:

  1. Ticarî kazançlar,
  2. Ziraî kazançlar,
  3. Ücretler,
  4. Serbest meslek kazançları,
  5. Gayrimenkul sermaye iratları,
  6. Menkul sermaye iratları,
  7. Diğer kazanç ve iratlar.

Bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça, yukarıda yazılı kazanç ve iratlar gelirin tespitinde gerçek ve safi miktarları ile nazara alınır.

Gelir Vergisi Kanunu uyarınca ve kanunilik ilkesi de esas alındığında bir eylemin gelir
sayılabilmesi için bu 7 unsurdan birine girmesi gerekir aksi halde gelir vergisi oluşmaz (Gelirin
elde edilmesiyle vergiyi doğuran olay gerçekleşmiş sayılmaktadır.) ve tahsil edilemez. Bu 7
unsurdan ticari ve zırai kazançlar için tahakkuk esasını geçerliyken diğerleri yönünden de tahsil
esası geçerlidir.

Kanunilik ilkesi ve vergiyi doğuran olay arasındaki bağlantı dikkate alındığında bazı suçlar bakımından Gelir Vergisi Kanunu md. 9/2 uyarınca bir vergilendirme işlemi yapılamayacağına dikkatlerden kaçmamalıdır. Örnek üzerinden değerlendirme yapmak gerekirse rüşvet suçu Gelir Vergisi Kanunu md. 2’ de sayılmış olan gelirin unsurlarına dahil olmadığı için gelir vergisi doğmayacaktır ve bu bakımdan vergilendirme yapılmayacaktır. Aynı şekilde zimmet, yağma ve dolandırıcılık suçları bakımından da vergiyi doğuran olay gerçekleşmediği için gelir vergisinin konusuna dahil olmayacaktır.

İkrazatçılık Faaliyeti ve Tefecilik Suçu Bakımından Vergiyi Doğuran Olay

İkrazatçılık mesleği ve tefecilik suçunun oluşması için ödünç para verme işinin devamlı ve mutad meslek haline gelmiş olması şartı arandığını 90 sayılı Khk’yi anmak suretiyle yukarıda belirtmiştik. İkrazatçılık faaliyetinde vergiyi doğuran olay bu genel tebliğ uyarınca ikraz işleminin yapılma anıdır. Bizi bu bilgilere götüren en temel kaynak ise 104 No’lu Gelir Vergisi Genel Tebliğidir.

Yukarıda yapılan kanunilik ilkesi ile vergiyi doğuran olay açıklamaları da dikkate alınarak tefecilik suçunda vergiyi doğuran olayın tespitini şu şekilde yapılabilir: Türk vergi sisteminin genelinde beyan esası geçerlidir lakin tefecilik suçunda bu kuralın geçerli olduğunu çoğu zaman söyleyemeyiz. Çünkü tefecilik faaliyetinin gerçekleştirilip ardından failin beyanda bulunması ihbarı niteliğinde olacağından bu durumla karşılaşılmak pek mümkün olan bir durum değildir.

TEFECİLİĞİN GELİR VERGİSİ KANUNU UYARINCA VERGİLENDİRİLMESİ

Gelir Vergisi Kanunu dikkate alındığında yapılacak vergilendirme eylemin süreklilik/ devamlılık arz etmesine bağlıdır. Eğer eylem süreklilik arz ediyorsa ticari kazanç sayılacak ve ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirilecektir. Fakat eylem bir kereliğe mahsus, yani süreklilik kazanmadan yapılmışsa Dn.13.D.21.4.1975.T.ve E.1974 /852.K1975/1427 kararına göre menkul sermaye iradı (193 sayılı GVK md. 75) hükümlerine göre vergilendirme yapılacaktır. Bu durum aynı zamanda 104 No’lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nde 1-b hükmünde belirtilmiştir.

Tefecilikte faaliyetinin ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirildiğini kabul ederek bir değerlendirme yaptığımızda ticari kazanç hükümlerinin süreklilik sorunu gündeme gelmektedir. Süreklilik/ devamlılık kavramının ne ifade ettiği yazarlarca çokça defa ele alınmıştır. Bu gündem konusu teşkil eden kavram için hem Türk Ticaret Kanunu hükümleri hem de GVK, VUK, 104 Nolu Gelir Vergisi Genel Tebliği birlikte incelenip ona göre bir sonuç çıkartılmalıdır. TTK md. 11’de yapılan tanıma göre “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir”. demek suretiyle devamlılık unsuru zikredilmiştir.

Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu. T. 26.10.2011 ve E. 2010/478, K. 2011/610 “…bir yılda birden çok kişiye veya aynı kişiye birden çok yılda borç para verilmesi halinde devamlılık koşulunun gerçekleşmiş sayılacağı…” şeklinde
Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu T. 30.04.1999 ve E. 1998/268, K.1999/262 kararında ‘’bir yılda birden çok kişiye veya birden çok yılda borç para verilmesi ikrazatçılıktır. İkrazatçılık faaliyetinden elde edilen ve ticari kazanç olan faizin Gelir Vergisine tabi olacağı
açıktır.”
şeklinde,
Tefecilik bakımından; Danıştay 3. Daire T. 17.11.1987 ve E. 1986/3575, K. 1987/2588 kararında ‘‘Ödünç para verme işlerinin devamlılık arz etmesi durumunda, elde
edilen faizlerin, menkul sermaye iradı olarak değil, ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirilmesi gerektiği’’
şeklinde hüküm kurmuştur.

Bu faaliyetlerin vergilendirilmesi bakımından önemli olan konulardan biri faizdir. Danıştay’ın elde edilen kazancı faiz kabul edip vergilendirilebilir saydığı durumlar hususiyet arz eder. Bir kararında Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kuruluna göre “…Yakın akrabalık bağı veya iş ilişkisi bulunmayan kişiler arasında önemli miktarlardaki paraların günün ekonomik koşullarında karşılıksız olarak alınıp verilemeyeceği kabul edilmiştir”

VERGİ HUKUKUNDA İSPAT VE DELİL

Tefecilik suçu Masak 2022 Faaliyet Raporu incelendiğinde ekonomi bağlamında işlenen suçlar arasında büyük bir yer teşkil etmektedir. İşbu rapora göre 214 bildirimde bulunulmuş ve 1.163 kişi hakkında inceleme yapılmıştır.40 Tefecilik faaliyetinden elde edilen kazancın İSPATI büyük bir sorundur. Çünkü bu faaliyet kayıtlara geçmeden yapılmaktadır. İşte bu noktada genel CMK kurallarından da bilineceği üzere suçun öğrenilmesi için ihbar ve şikâyet yolları devreye girecektir.

Diğer açıdan bakıldığında ise Vergi Kanunlarının Uygulanması ve İspat başlıklı VUK md. 3/B İspat: Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya, ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır. Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü delille ispatlanabilir. Şu kadar ki, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesi ispatlama vasıtası olarak kullanılamaz. İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir. hükmü dikkate alınacaktır. Buradaki önemli husus yemin hariç her türlü delil ifadesidir. Çünkü lafzi yorum metoduyla tanık/şahit ifadesinin belirli şartlar altında delil olarak kullanılabileceği sonucu ortaya çıkmaktadır. Kanunda aranan şartlar vergiyi doğan olayla ilginin açık ve doğrudan olması, iktisadi ilişkisi bulunmasıdır aksi takdirde alelade bir kişinin şahitliği kabul edilmeyecektir. Bu şartları taşıyan kişilerin şahitliği ise noter huzurunda yazılı kayda alınması suretiyle mümkündür. İşbu sebeple faizi ödeme karşılığında ödünç parayı teslim alan kişiler yukarıda açıklanan şartları sağlıyor olup beyanları dikkate alınmalıdır.

SONUÇ

Tefecilik suçu hem ceza hem de vergi hukuku disiplinlerine temas etmektedir. Suçun müeyyidesi Türk Ceza Kanununca belirlenmiştir. Vergi hukukuna temas ettiği durum, kanunla yasaklanmış faaliyetlerin vergilendirilmesinin mümkün olmasından kaynaklıdır. İşbu sebeple tefecilik suçundan elde edilen kazancın niteliği Gelir Vergisi Kanunu’nda düzenlenen gelirin unsurlarına dahil olduğundan vergiyi doğuran olay gerçekleşmiş sayılacak ve suçun ispatı halinde gelir, vergilendirilebilecektir. Bu kazancın vergilendirilmesi Danıştay’ın da esas aldığı süreklilik kavramı göz önünde tutularak menkul sermaye iradı ya da ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirilecektir.

Tüm bu açıklamalara ek olarak belirtmek isterim ki; kanunla yasaklanmış faaliyetlerin vergilendirilebilmesinin, çoğu yazarca da eleştiri toplayan ‘‘vergilendirilmiş kazanç kutsaldır’’ ifadesine ters düştüğü kanaatindeyim. Yasalarca suç teşkil eden bir eylemden elde edilen kazancın vergilendirilmesi vergi adaleti açısından açıklanabilir nitelikte olsa da bu duruma bir kutsiyet atfedebilmek zannımca sakıncalı ve yanlıştır.. Zira bu vergilendirme işlemi söz konusu eylemlerin toplum nezdinde yasaklanmamış olduğu algısını oluşturabilme potansiyeli taşımaktadır.

Kaynakça

  • AKKAYA, Çetin, Tefecilik Suçu, Adalet Yayınevi 2020, 2. Baskı s. 28- 61.
  • ALTIPARMAK, Cüneyd, “Tefecilik Suçu”, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Prof. Dr. Köksal Bayraktar’a Armağan, Cilt: II, Beta Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 2010, ss. 1293-1294
  • ARSLAN, Çetin, Tefecilik Suçu, Ankara Barosu Dergisi, 2014 s.30- 42
  • ARSLAN/ AZİZAĞAOĞLU, ARSLAN, Çetin/AZİZAĞAOĞLU, Bahattin, Yeni Türk Ceza Kanunu Şerhi, Asil Basım Yayım Dağıtım, Ankara, 2004, s. 1003
  • AYDIN, Süleyman/ YILMAZER Yakup, Yolsuzluk ve Mali Suçlar, Ankara 2010, s.312.
  • AYKIN, Hasan “Vergilendirilmiş Her Kazanç Kutsal mıdır ya da Suç Gelirleri Vergilenir mi?”, https://goo.gl/5gY7FC, (Erişim tarihi: 6 Nisan 2018).
  • BAHAR, Kemal, “Ödünç Para Verme (İkrazatçılık, Tefecilik ve Pos Tefecilik) İşlemleri Ve Vergilendirilmesi” Ordu SMMM Odası Yayınları Bilgi Bankası Cep Kitapları Sayı 5, s.25- 26
  • BATI, Murat Gelir Vergisi Kanunu’nda “Devamlılık” Kavramının İdari ve Yargı Kararları Işığında İrdelenmesi, Yaklaşım Dergisi, Sayı 241, Ocak 2013, s. 523-526
  • BATI, Murat, Vergi Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara 2021 1. Basım s.137
  • BATI, Murat, Omü AFBHF Vergi Hukuku Ders Notu 2121-2022, s.6
  • BATI, Murat, Omü AFBHF Türk Vergi Sistemi Ders Notu
  • BEKAR, Elif, Tefecilik Suçu, İÜHFM Sayı: 2 Yıl: 2013 s. 515- 519.
  • BİLİCİ, Nurettin Türk Vergi Sistemi, Güncelleştirilmiş ve Geliştirilmiş 38. Baskı, Savaş Yayınevi, Ankara, 2016, s. 12;
  • BİRTEK, Fatih “Tefecilik Suçu (T.C.K. m.241)”, Kazancı Hakemli Hukuk Dergisi,, OcakŞubat 2009, s. 36-54
  • CANDAN, Turgut syf. 4
  • ÇAĞAN, Nami, “Vergi Hukuku Açısından Yasak Faaliyetler”, Prof. Dr. Bülent Nuri ESEN’e Armağan, 1977, s. s. 86 17
  • DEMİRCİ, Azmi (2010) “Suç Fiilleri ile Bu Fiillerden Sağlanan Kazanç veya Malvarlığı Unsurlarının Vergilendirilmesi; Vergilendirmenin CMK’nın “Elkoyma” ve TCK’nın “ Müsadere ” Hükümleri Karşısındaki Durumu-I ”, Yaklaşım, S: 209, s. 87, 88 ,89
  • DURA, İsmail Hakkı (2014) Suç Geliri ve Vergi Arasındaki Romantik İlişki: Gençler Anlaşmış Olsa Da Aileler Razı Değil!, 20.08.2014
  • DURDU, Muhammet, Kanunlarla Yasaklanmış İşlerin Vergilendirilmesi ve Kazanç Müsaderesi, YBHD 2020/ 2 Yıl 5, s. 215- 220,
  • GÜNAY, Hamdi Furkan Kanunların Yasak Saydığı Faaliyetlerden Elde Edilen Gelirin Vergisel Boyutu: Türkiye ve Seçilmiş Ülke Örnekleri MHD – Cilt: 15/Sayı: 176/Yıl: 2019, s. 1738
  • GİYİK, Abdulbaki, Tefecilik Suçu, Yetkin Yayınevi s. 100
  • GÜN, Tayfun, TBB Dergisi, Türk Ceza Kanunu’nda Tefecilik Suçu, 2019 s. 182- 189 HUG, s.3 ;
  • İNCİ, Zekiye Özen, Tefecilik Suçu, Seçkin Yayınevi, Ankara 2017 s. 27- 188
  • KALAYCI, Serkan, İkrazatçılık Tefecilik Faaliyetleri ve Vergilendirilmesi, Vergi Denetmenleri Derneği Eğitim Yayınları Serisi: 5 Ankara 2002, s.9
  • KANETİ, Selim/ GÜNEŞ, Gülşen/ KAŞIKÇI/ Mahmut , Vergi Hukuku, Filiz Kitabevi 2021 Aralık s. 54
  • KARAKOÇ, Yusuf, Türk Vergi Yargılaması Hukukunda Delil Sistemi, Yetkin Yayınevi 2018 3. Baskı s. 185
  • KARAKOÇ, Yusuf, Vergi Gelirlerinin Kamu Giderlerinin Karşılığı Olması İlkesi, s. 414
  • MERAN, Necati, Tefecilik Ekonomi Sanayi ve Ticarete İlişkin Suçlar, Seçkin Yayınevi, 3. B. Ankara 2013 s. 27-. 357
  • MUTLUER, M. Kamil, Vergi Hukuku Genel ve Özel Hükümler, s. 376.
  • ÖZBEK, Veli Özer /DOĞAN, Koray /BACAKSIZ, Pınar, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Kitabevi, 15. Baskı s.38- 160.
  • ÖZBEK, Veli Özer /DOĞAN, Koray /BACAKSIZ, Pınar Özel Hükümler, s. 942 18
  • ÖZGENÇ, İzzet, “Tefecilik Suçu”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XIV, S. 1, Y. 2010, s. 543 – 553
  • ÖZKAYA, Gizem Nur Vergi Hukuku Bakımından Tefecilik, Deü- Kamu Hukuku Yüksek Lisans Tezi, İzmir- 2018, s. 50
  • ÖZYER, Mehmet Ali (2015) Vergi Usul Kanunu Uygulaması, 7. Baskı, İstanbul, Maliye Hesap Uzmanları Derneği, s. 59
  • PERÇİN, Necati, Vergi Hukukunda İspat ve Serbest Delil Sistemi, Vergi Sorunları Dergisi, Haziran 1995 s. 81; STEİBORN, s.12.
  • UĞUR, Hüsamettin, Tefecilik Suçunun Pozitif Dayanakları, Unsurları ve Uygulama İlkeleri, s.67)
  • YAŞAR, Osman/ GÖKCAN, Hasan Tahsin/ ARTUÇ, Mustafa, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, Ankara, 2010. s.6713- 6717
  • YENİDÜNYA, Caner Tefecilik Suçu, Banka ve Finans Hukuku Dergisi, 2013 s. 18- 26
  • YILMAZ, Hacer “Vergi Usul Kanunu’nun 9/2 Maddesi Hükmünün Müsadere ve Ekonomik Yaklaşım Perspektifinden Değerlendirilmesi”, Vergi Raporu Dergisi, S: 222, 2018 s. 18-30.
  • YILDIZ, Bülent, İkrazatçılık ve Tefecilik Faaliyetleri ve Vergilendirilmesi, Vergi Raporu sayı 30 Ağustos- Eylül 1997 s. 52
Daha Fazla Göster

İlgili Makeleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir